Gerçek hayatta insanların yaşadıklarını yaşamadan, insanların ne gibi olayların
karşısında kaldıklarını bilmeden yazmak pek kolay değildir. Zira bazı iç çatışma
olayları sizin için bir aksiyon filmi gibi gelir ancak bu tür olayları yaşayan insanlar
için bir felaketten ibarettir.
İnsan, asıl hürriyet duygusuna varmak için ne gibi
buluşlar yapabileceği veya fikirler üretebileceği konusunu düşünmek pek zordur.
Çünkü bu olay da hürriyetten ziyade bir ruhun haykırışını incelemek, akıl gücünün
yetmediği yerdir. Buradaki söylemim yalnız hürriyettin etkisi değil de ruhun gücü
denir. Bazı olayları birilerinin sözüne veya özüne göre tefsir edilmesi yanlış
olmaktan ziyade ahmaklıktır. Bazı şeyleri sözlerle değil daha çok bu olayları
yaşayan bireylerle samimi bir diyalog kurmakla bulabilirsiniz. Bu hayatta sık sık
karşılaştığımız şey budur aslında başkasından duyum alıp diğerine idam hükmünü
vermek. Evet, insanlık tuhaf bir ihanetle karşı karşıya. Bütün toplumu para
karşılığında mübadele etmek ve bir iradeyi iktisadi yarara çevirmektir. Dehşet
nedir bilir misiniz? Sizinle aynı safta olan kişilerin ihanetidir. İhtiras körlüğünden ve
ihanetten bahsederken insanın ne kadar çıkarcı bir yapıya sahip olduğu birçok
devrimde kanıtlanmıştır. İnsanlar, temel ihtiyaçlarını ararken, birilerine
güvenirken, hayret ve şok edici ihanetlerle karşılaşması içlerinde olan yaşam
hissinin yitmesine sebep olmuştur. Ama en çok zoruma giden bazı halkların başına
gelen talihsizlikler ve acılardır. Elbette her insanın içinde yaşadığı bir acı hikaye, bir
de unutulmayan acı anısı vardır. Evet hayat bazen bir savaştan veya bir devrimden
ibaret. İnsan, hayatta kalmak için hep mücadele eder. Ancak mücadelesi sırasında
karşı karşıya kaldığı ihanetlere ne demeli? Sahra içinde bir tek kaktüs gibi, hayatta
kalmak için dikenine katlanması gerekir. En çirkin işkence türlerinden biri
psikolojik işkence ve acısıdır. Yaşamak ve mağlup olduğunuzu hissetmek acı verici
ve öldürücüdür. Aynı zamanda çöküş içinde yaşamanın, eski zamanlara ait hataları
hatırlatır ve pişmanlığı uyandırır. Onun için pek çok devrim hikayesinin sonlarının
farklılıklarına rağmen aralarındaki tek ortak şey hüzün dolu günlerdir. Zihin
duygusu, memleket meselesi, kalbin ve korku dolu halinin üstünde olmak
zorundadır. Aksi takdirde savaşta her zaman kaybeden olacaksınız. Bazen bir
parçamız olana kadar veya bir parçası oluncaya dek keder almaya alışabiliriz. Lakin
insanın hayatında kontrol edemediği ve seçme hakkına sahip olmadığı bazı tuhaf işlev ve durumlar yaşar. Vücudumuz soğuktan donarken ayak tırnaklarımızın
sıcaklığına önem veririz, ona olan ilgimizi göstermek için. Aslında tuhaf ve aptalca
bir hareket. İnsan da keza, kan nehirler gibi akıyor, ölüm en çirkin biçimlerle
etrafında gerçekleşmesine rağmen başka durumlara önem vermesi veya göz
yumması vicdansızlığın kanıtıdır. İnsanlığın şuanda içinde bulunduğu kafes
dünyaya daha iyi bir nefes vermeyecektir. Birey, kendi varlığını korumak için bazı
kör arzuları yapmak zorunda. Hürriyet ve bağımsızlık isteği insanın doğasındadır.
Özgür iradeye sahip olmak için de bazı durumlar onu devrim yaratmaya teşvik
eder. Eski devrimlere baktığımızda bireylerin veya aklın nasıl bir uyanış
tasarladığını, devrim içinde toplumu aynı fikirde tutmak zor olsa da, fikir ulus
bireylerine yol açarak ortak bir yönde buluşturur. İnsan, diğerleri gibi düşünmeye
ve kendi varlığını korumaya çalışır ancak elbette bazı ayrılıklar olabilir. Bu ayrılıklar
bazen bir insanın isteğine göre olmayabilir yani bazı ayrılıklar bir zorunluluktur.
Bazen özgürlüğe kavuşmak için ayrılık, özgür iradeye sahip olmak için ise devrim
gerekir. Onun için insan her zaman bazı eylem ve işlevlerden bağımsız bir şekilde
hareket etmek zorundadır. Böylece insan bir sistemin önünde boyun eğdiğinde
bağımsızlığını yitirmiş, reddedince de ortaya birçok devrim ve savaş çıkmıştır.
SMDK ( Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu ).
Uzun süredir üzerinde durmak veya gerçekleri anlatmak istediğim bir konu ayrıca
benim için ayrı bir öneme sahiptir. Buradaki mesele benim ne düşündüğümün bir
önemi bulunmamaktadır. Çünkü sizlere bu yapının hakkında halkın nasıl bir
düşünceye sahip olduğunu aktaracağım. Gerçek bir durum var o da Suriye halkının
mazlum ve çaresiz bir durumda olduğudur. Tek cümle ile anlatmak gerekirse; ”
Suriye Halkı umutlar içinde kaybolan bir millettir”. SMDK dediğimiz yapı sözde
Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu olarak halkı temsilen kurulan
bir yapıdır. Gerçek şu ki o yapı da görev alan kişilerin bir tanesi de olsa Suriyelilerin
istediği veya seçtiği değildir. Sorun tam da bundan kaynaklanmaktadır. Halk özgür
iradeyi ararken tekrar Bass’çı yöntemlerle karşılaşması onlar için şok edici ve
devrime karşı olan olumlu duygularını kayıp olmasının nedenidir. 8 Milyon insanın
düşüncesini yok saymak, Esad rejiminden bir farklarının olmadığını düşünüyorum.
Zaten Bass’çı bir sistem içerisinde veya okullarında yetişmiş şahıslardan
beklenecek sonuç budur. Bunu söylememin sebebi ise 11 yıl gibi bir süreçte Esad rejimine karşı etkili bir politika yürütememelerinden, atılan her adımda Esad’ı
daha güçlü bir konuma doğru ittiğini düşünüyor olmamdan. Ayrıca genel olarak bu
yapıya karşı halkın görüşü yapının gelecekle ilgili güven vermediğini düşünülüyor.
Halk içerisinde böyle bir düşüncenin veyahut tavrın olması bu yapının halk
arasında itibar kazanmasının önüne geçiyor ancak diğer taraftan da halkın böyle
bir tavrın sergilemesi konusunu halklı buluyorum çünkü 11 yıl gibi bir süreç ister
istemez bazı işlevleri aydınlığa vardırır ve kimin ne olduğunu, kime hizmet ettiğini
belli eder.
SMDK, Politika üretmekte aciz, yönetimde beceriksiz ve halka karşı
samimiyetsizliğin zirvesindedir. Bass fikrini bünyesinde taşımış, halkın hak ve
hürriyet talebi dışında olduğu gayet açıktır. 11 Yıla aşkın bir süreyle aynı ekibin
başkanlık etmesi ve değişmemesi büyük ölçüde diktatörlük kavramı çerçevesinde
işlev ürettiğini kanıtlamaktadır. Verilen bunca mücadele içerisinde halk canını ve
malını kaybederken, SMDK’ya başkanlık edenlerin ne durumda oldukları gayet
bellidir. Şatafat ve gösteriş içinde, devrimci hissini kaybetmiş bir yapıdır. Bu
yapının böyle hale düşünmesinin önemli sebebi piyon kişilerden oluşmasıdır.
Piyon kişilerle ortaya çıkan bu yapının varacağı yer başarısızlığın dibidir. Halen
Esad’a karşı etkili bir politika adımı üretememelerini şaşkınlıkla izliyorum. Esad’ı
unutarak kendi aralarında bir takım çıkarları bölüşmekle meşgul olduklarından
dolayıdır. Koordinasyonlu çalışmaları yürütememesi, sahada askeri yapılarına söz
sahibi konumunda olmaması, halk arasında bir itibar kazanamaması, halkın reyini
yok saymaktan kaynaklanmaktadır. Bu yapının geçen yıllarda Suriye
Türkmenlerine gelecek kabinede temsil hakkı verilip verilmeyeceği konusunu
tartışmaya götüren ve varlığımızı reddetmeye çalışan kişilerden oluşmaktadır. Yani
gelecek yıllarda biz Suriye’de Türkmenleri istemiyoruz derler ise şaşırmayınız.
Bugün kuzey bölgelerinde aktif askeri faaliyetler yürüten SMO’nun çoğunluğu
Türkmen ehlinden oluşmasına rağmen Türkmensiz bir kabinenin kurma cesaretini
kimlerden aldıklarını merak ediyorum. Bunun ana etkeni Suriye Türkmen
Meclisi’nin aktif olmamasıdır. STM’nin faaliyet gösterememesi siyasi sahada temsil
hakkının kaybedilmesine neden olmuştur.
Vesim TOKATLI