İnsanları akıldan çok önyargılar yönetir. Tıpkı bugünlerde olaylara baktığımız
gibi; insan doğasını merhamet ve anlayış ile şekillendirse de içinden nefret ve
önyargı duygusunu atamamıştır. Bazen bir cümle ile kalp kırılır, bazen de bir
bakış ile insanlık yok olur. Çoğumuz öyle olmasa da bazıları, uyum göstermek
yerine dışlamak, sevgi gösterme yerine de ayrımcılığı seçmişlerdir. Bunun ana
sebebi eğitim sistemlerinde ekilen toplumlar arası kin ve nefret duygusudur.
Devlet yapılarında oluşan düzensizlikler veya devrimler halkların daha özgür ve
doğasına uygun sistemsel bir düzene sahip olma ihtiyacından doğar. Sistem
kendisini yenilese de hep insan doğasına aykırı argüman ve işlevler türemiştir.
Bu aykırılığın ana sebebi soylu ailelerin dünya sistemine hakim olmasından
doğmaktadır. Demek istediğim şu ki : İnsan tarafından konulan veya oluşturulan
bazı işlevlerin bir kısmı faydalı olsa da diğerleri bireyin özgürlüğünü ve
yaşamını kısıtlamaktadır.
İnsanı bir eyleme zorlamak, belki de güç önünde boyun eğmekten doğuyor bazı
düzensizlikler. Eski zamanın köle-kral sisteminden kurtulmuş gibi görünüyor
olsak da bugün önümüze modern-kölelik sistemini farz edip dünya hayatını
cehennemden ötesine çevirdiler. Devletler ne kadar bireyin öneminden, özgür
bir hayat sunma, ekonomik iyileştirme, sosyal anlamda gibi bazı kavramlardan
bahsetse de küresel güçlerin farz ettiği eylem ve fikirleri uygulamıştır. Yani bu
dünyada egemenlik ve hürriyet konusu tartışılır. Dünya çapında insanın özgür
olduğundan bahsedilir ancak gerçeğe bakmak istersek bu zincirler niçin
konuldu?
Belki de devletlerin beşli zincire bağlı olmasından ötürüdür.
Şurada aklınızda kalacak bir cümle bırakmak istiyorum; ‘’ İnsanın insandan
korkması köleliktir, yarattığı sistemler ise acziyetliktir ‘’
Sistem, belki de canavar olarak adlandırabileceğim bu kavram, dünyadaki her
türlü varlığa zarar vermekten uzak durmamıştır. İlginç olan üzerindeki güç
insandan doğsa da yine insanı kendisine tabi ve köle etmiştir. Geçmiş yıllardaki
dünya savaşları, iç çatışmalar, etnik soykırımlar, salgın ve diğer olayların doğal
bir durum olarak görülüp tarihin karanlık sayfalarında ders niteliğinde
okutulmuştur. Tabii olarak bu olayların arkasında bir derin gücün var olduğunu
düşünmekteyim. Dünyanın hiçbir yerinde zikredilmeyen, görülmeyen derin
güçler; Gerçekte insanları huzurlu ve mutlu bir yaşama kavuşturmaktan daha
çok bireyi, kine, öfkeye ve kanlı olaylara teşvik etmiş ve desteklemiştir. Sahte kahramanlar ve gizli elemanlar yetiştirme, bununla kalmayıp kendi ülkesinde
parlatıp toplumlara adeta bir yaşam kildi atmıştır.
Modernlik ve çağdaşlık adı altında birçoğu toplumu yok etmiş, ırkçı bir şekilde
katletmiştir. İhtilali doğal, dini gericilik, modayı ilerleme ve fertlerin tabi
olduğu dine saldırmayı özgürlük olarak gören nesiller yetiştirdiler.
Kıtlık Planı;
Dünya üzerinde oluşan düzensizlikler, suni krizler ve savaşlardan dolayı
insanlık kıtlıkla karşı karşıya kalmıştır.
Gıda meselesi veya gıda kıtlığı dünyada tartışılan konular arasında olması
dünyanın dengesini değiştirmektedir. Gıda meselesi ilerleyen her günde stratijik
ve önemli hale gelmektedir. İnsanları kontrol etme isteklerini yerine getirmek
için gıda meselesini kullanan bazı derin yapılar sahte kıtlık projesini çoktan bile
hazır duruma getirmişlerdir. Covid-19’dan oluşan kapanmalar ülkelerde bir
üretim düşüşüne belki de durmasına neden olmuştur. Dolayısıyla ilk üretim
zinciri bu süreçte kırılması derin yapıların ilk darbe girişimini gerçekleştirmiş
oldular. Bununla kalmayıp bu durumu sıcak bir savaşla beslemek isteyen bu
yapılanmalar Ukrayna-Rusya savaşına başvurdular. Dünya için hazırlanan
planlar her şeyi yapaylaştırma hedefi taşımaktadır. Bunun altyapısı ise çoktan
hazırlandığını görmüş olduk. İnsanlığı bir noktadan yönetme istekleri sadece bu
hamlelerle kalmayacak bu sadece planın bir parçasıdır.
Son zamanlarda Hollanda Hükümetinin aldığı hayvan itlaf kararı ve bu kararın
kapsamı içinde özellikle ineklerin olması ülkedeki çiftçiler tarafından
protestolarla karşılandı. Beslenme alışkanlıklarından vazgeçme raporları
yayınlayan bazı vakıflar bütün ulus devletlerinin yeme-içme kültürü hedefte
olduğu gayet açıktır. Bireyleri yeme-içme kültüründen vazgeçenleri için belli
başlı yerlerde gereken araştırmalar yapılıp doğal besinler yerine laboratuvarda
üretilen teknolojik malzemeler yerine sunulacakları söylenmektedir. Eğitim ve
ilaç konusunda ise dijital kayıt altına alınması tavsiye ediliyor çünkü artık
insanlara yeme-içme hakkında sunum yapılacaklar.
Mevcut gıda sisteminin çökmesini isteyen derin yapılar yeni sisteme geçme
isteklerinden doğmaktadır. Bu hedeften yola çıkarak birçok ülke de arazi ve
ormanlar planlı bir şekilde yakılması açlık krizini tetikleme amacı
taşımaktadır. Çünkü bu kriz dünya üzerinde yeni bir kaos oluşturacak ve gıda
sisteminin çökmesi ayrıca tedarik zincirinin tamamen kopmasına neden
olacaktır. Tedarik zincirinin tamamen kopması küresel bir gıda krizi anlamını
taşır bu da dünyayı yeni bir OHAL durumuna sokmaktır. Bu OHAL’İN bir parçası
olarak İtalya’nın 5 bölgesinde bu durumu ilan etmesidir. Bununla kalmayıp
Afrika ve Asya kıtalarına taşıyarak OHAL durumunu genişletecekler.
Derin yapıların nihai hedefinde zaten dünyayı bir OhAL durumuna ve küresel
OHALA düşürmektir. Ayrıca ne yiyip ne içeceğimiz konusunda DSÖ tarafında
belirleme ve toplumu laboratuvarda üretilen patentli böceklere mahkum
edecekler.
Vesim TOKATLI