BiyografiGündemManşetSiyaset

Selçuk Özdağ: ” Ak Parti’de kalmam için ciddi teklifler aldım.” (Özel Röportaj) VİDEO

Milliyetçi camianın öncü isimlerinden olan Selçuk Özdağ ile çok özel bir röportaj gerçekleştirdik.

Dirim Tv muhabirine çok özel açıklamalarda bulunan Özdağ, tüm siyasi yaşamını aşama aşama bizlerle paylaştı.

Ülkü ocaklarındaki mücadelesi, Muhsin Yazıcıoğlu ile BBP’yi kuruşu, Ak Parti’deki vekillik yılları dahil akademik hayatında da yaşadığı sıkıntıları samimiyetle aktardı.

Bugün Ak Parti’den ayrılarak Gelecek Partisine katılan Özdağ, ‘Eğer vefa adına yapsaydım orada dururdum ve birinci sıra milletvekiliydim ve Genel Başkan yardımcısıydım.’ diyerek menfaat tekliflerini de geri çevirdiğini ifade etti.

İŞTE O RÖPORTAJIN TAMAMI…

Sayın Selçuk Özdağ, öncelikle röportaj talebimizi kırmayıp kabul ettiğiniz için size

Teşekkürü bir borç biliyoruz.

Dilerseniz sorularımıza geçelim.

Muhabir: 1. Bugün geriye dönüp baktığınızda sırasıyla Ülkü Ocaklarında, MHP’de ve BBP’deki siyasi faaliyetlerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz? Özet olarak pişmanlık ya da gurur duyma söz konusu mudur?

Selçuk Özdağ: Milliyetçi Hareket Partisindesiyaset yapmadım. Ama Ülkü ocaklarında yöneticilik yaptım, 12 Eylül öncesinde 5 yıl. 1975-80 yılları arasında. Sonra 1980 darbesiyle birlikte MHP ve Ülkücü Kuruluşlar davasında yargılandım. Ama MHP’li ve Milliyetçi Hareket Partisine resmen bir üye olmadım ama MHP’ye destek verdim. Sonra cezaevlerinde kaldım 7 sene, idamla yargılandım. Ardından BBP’nin kuruluşunda aktif rol oynadım. 17 yıl Muhsin beyle birlikte siyaset yaptım. Ülkü ocaklarına Rus emperyalizmine, o günkü Sovyet emperyalizmine, Amerikan emperyalizmine, Çin emperyalizmine karşı olduğum için girdim. Ben samimi duygularla bayrağımın yücelmesi, samimi duygularla vatanımın hür olması, bağımsız olması için çalıştım. Ne Amerika Ne Rusya Ne Çin her şey Türkiye diye sloganlar attım. Türk Dünyası ile ilgilendim. Turan benim hayalimdi. Bugünkü Turan hayalim ise Türk dünyasındaki tüm devletlerle birlikte kültürel faaliyetlerde bilimsel faaliyetlerde bulunarak herkes bulunduğu yerde güçlü dünya devletleri arasında sıralamada ön saflarda yer almasıdır. O günkü pişmanlığım şudur, mücadelemden gurur duymuşumdur. Ama keşke Türk Solu Türkiye’nin Solu olsaydı da dövüşmeseydik. Onlar değerlerle dövüştüler biz de onlarla dövüştük değerlerle dövüşüyor diyerek. İki genç grubunda dövüşmesinden ise darbeciler faydalandılar. Dünya’da gençlerin iktidar olduğu yoktur. Hep gençlerin omuzlarına basarak başkaları iktidar olmuşlardır. BBP’deki gerek cezaevi yıllarındaki mücadelem, kendimi yenilemem, özeleştiri yapma dönemimdi. Aynı zamanda okuma yıllarımdı, tefekkür etme yıllarımdı ve Türkiye’yi tahlil etme yıllarımızdı. Tam yapabildik mi yapamadık. Neden? Çünkü biz köklü ailelerden gelmiyorduk, biz köyde doğduk, gecekondularda büyüdük. Sonra ideolojilerin esiri olduk. İdeolojiler idraklerimize giydirilen deli gömlekleri, çıkaramadık o deli gömleklerini. Sonra cezaevi yıllarımda hür düşünmeye başladım. Cumhuriyetin fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister sözü beni etkiledi. Bir de İslam’ın tartışılmaz amentüsüne iman ettim. Geri kalan fikirlerin farklılığından da zevk aldım. İslam böyle diyordu. Sonra cezaevi yıllarımız, çileli yıllarımız, annemiz ve babamızdan başka kimsenin bizimle ilgilenmediği yıllar. Hiç kimse bize sahip çıkmadı, bizi köy kuyulara attılar, merdivensiz bıraktılar ve bizi darağaçlarında tarttılar. Cezaevi nedir? Mahpusluk nedir? diye sorarsanız, Mahpusluk diri diri mezara konulmaktır.’ Ve her gün bir kürek toprak attılar üzerimize, bizi diri gömmek istediler, bende hep çırpındım. O üste doğru çıkmak istedim. Ölüm bir kez gelir insan hayatında, ama mahpusluk her gün ölümdü. Her gün ölüm, her gün eziyet, her gün işkenceydi. Yedi yıl kaldım. Sonra çıktım bıraktım yerden başlamak istedim. Fakat MHP’ye girmek istemedim. Muhsin Bey MHP’de olduğu için Muhsin beye destek verdim. Muhsin Yazıcıoğlu’na. Ardından Büyük Birlik Partisi kurulurken, ama bu MHP’ye girmemekle beraber, o yıllarda Ülkü Ocaklarının hemen çoğunda seminerler verdim. Başbakanlık Yardım Fonunda müdürlük yaparken, mağdur ve mazlum hak etmiş kim varsa, sağcı ve solcu demeden herkese yardımcı oldum. Özellikle de bu hapishanedeki ülkücü arkadaşlarıma yardımcı oldum. Seminerler verdim, kitaplar tavsiye ettim. Bir hareketi diriltmek için yeniden gayret sarf ettim. Sonra Muhsin beyin MHP’den ayrılışından itibaren Muhsin beyle hareket ettim. Büyük Birlik Partisinde aktif rol oynadım. 17 yıl Muhsin Bey ölünceye kadar MKYK üyeliği, Yüksek İstişare Kurulu üyeliği, Başdanışmanlık ve de Genel Başkan Yardımcılığı yaptım orada. Bu yıllarda benim, tamam düşük bir oy alıyorduk ama her seçimde hemen hemen aday oldum. Hemen hemen her seçimde kazanamayacağımı bile bile aday oldum. Ben yenilgilerinden zafer çıkartan adamdım. Sonra Muhsin bey vefat ettikten sonra, tabi o yıllarımda çileli geçti benim. Başbakanlık Yardım Fonu ardından öğretmenliklerim. Sonra Karadeniz Teknik Üniversitesi sonra Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi 15 yıl. Sonra Gazi’de Master-Doktora yapmak ve doktora yaparken üniversiteden atılmak, izinsiz gösteri yapmaktan ötürü 28 Şubatçıların kadrine uğramak. Ardından rektörü eleştirdin diyerek üniversiteden atılmak, tekrar dönüş, tekrardan Danıştay saldırısında yürüyüşe katılmadım, katılanları da parti bayrakları ile ilgili kınadım diyerek tekrar üniversiteden atılmak gibi, bunları yaşadım. Büyük bir mücadele verdim geriye dönüp baktığım zaman. O mücadeleden de pişmanlık duymuyorum. Türkiye’de maalesef bir dönem herkes birbiriyle kutuplaşarak birbiriyle dövüştü. Hep enerjilerimizi heder ettik. Oysaki birlikte, partilerimizi, derneklerimizi, vakıflarımızı araç kabul edip, daha çok bütün enerjimizi Türkiye için harcasaydık. Zekâmızı ve yeteneğimizi Türkiye ve milletimiz için harcamış olsaydık, çok şeyler değişirdi. Sonra Muhsin Bey öldü. Benim üniversite yıllarımda Yardımcı Doçentliğimi vermediler, 8-9 sene onunla uğraştım. Her dönem işte o gelir sağcılara zulmeder, o gelir solculara zulmeder, o gelir Atatürkçülere zulmeder, o gelir dindarlara zulmeder. Hep böyle Türkiye’yi kucaklamak gibi bir objektif kriterlerle memur olmak, objektif kriterlerle devlet dairelerinde yer almak, objektif kriterlerle müteahhitlik, ticaret yapmak, iş adamlığı yapmak yapmak gibi şeylerimiz maalesef yoktur. Hep ahbap-çavuş ilişkisi ile yürürüz. Sonra Muhsin bey’in ölümünden sonra Sn. Bülent Arınç’ın tavassutuyla Ak Parti’ye katıldım. Ondandan pişman değilim. Orada da devleti tanıdım, orada da parlamento’yu tanıdım. Bir Anadolu çocuğu, fakir bir köylü çocuğu gecekonduda büyümüş, tütün kırarak, pamuk toplayarak, ayakkabı boyayarak, su satarak, hamallık yaparak okumuş bir delikanlı parlamentoya geldi. Manisa benim acılarıma annelik yapan şehir. Beni üç defa parlamentoya gönderdi. Onlara çok teşekkür ediyorum. Manisalılara çok teşekkür ediyorum. Bana oy versin-vermesin, bana oy vermeyenlere de hizmet ettim. Zaten kazandıktan sonra ben Ak Parti’nin değil Manisa’nın milletvekiliyim dedim. Kürdü-Türkü, Alevisi-Sünnisi, Sağcısı-Solcusu, göçmeni, CHP’lisi, MHP’lisi herkes orada beni sever, çok sever. Şimdi ise AK Parti’den Ahmet Davutoğlu’nun yanında yer aldım. %49.5 oy almış bir parti Genel Başkanına Sayın Cumhurbaşkanı tarafından ve parti içi darbe yapılırken kabullenmedim ve Davutoğlu’nun yanında yer aldım. İlkeli siyaset adına bunu yaptım. İlke adına ve ülkem adına. Eğer vefa adına yapsaydım orada dururdum ve birinci sıra milletvekiliydim ve Genel Başkan yardımcısıydım. Sonradan bana bazı şeyler teklif edildi Ahmet beyle olmamam için. Ben kabul etmedim. Daha sonra yine çok önemli şeyler teklif edildi, çok önemli insanlar tarafından, yine kabul etmedim. Şimdi Gelecek Partisinin kuruluşunda yer aldım. Sayın Davutoğlu’yla yolculuk yapıyoruz. Siyasetimizin değerlendirilmesini seçimde millet yapacak. Terazi millettir, metre millettir, berber millettir.

Muhabir: 2. 12 Eylül 2010 Referandumunda EVET sonucu çıkması için yoğun bir çalışma yürütmüşsünüz. Bugün aynı referandum gerçekleşse yine EVET sonucu çıkması için mücadele eder misiniz?

Selçuk Özdağ:  Güzel soru. 2010 Referandumunda ben Bağımsız Ülkücüler Platformunu kurduk arkadaşlarımla İrfan Sönmezle birlikte. Sayın Avukat Dr. İrfan Sönmezle benim Kayınbiraderim. 11 yıl hapis yattı. Şuan iyi bir yazar iyi bir hukukçu. Kitapları da var oldukça. Kürtler üzerine çalışıyor. O günkü bizim niyetimiz Türkiye’ye demokrasi gelsin, bir daha darbe olmasın, millet iradesi üzerine kimse vesayetçiliğe soyunmasın ve darbeciler yargılansın diyerek samimi duygularla destek verdik. Ama hem Ak Parti’nin hem de Fetö’nün bagajlarının olduğunu gözlemliyorum şimdi geriye dönüp baktığım zaman. Onlar bu anayasa değişikliğini kendi iktidarlarını muhkemleştirmek için ve yahut da öteki tekrar iktidara ortak olmak ve yahut da hükümeti devirmek devlet olabilmek için. Türkiye’de devleti ele geçirmek için çalışmalar yaptığını gözlemliyorum, bu bende kanaat. Ama benim devleti ele geçirmek gibi bir şeyim yoktur. Devlete sahip çıkma gibi, devletim yüce olsun diyerek, ekonomisiyle, hukukuyla, siyasetiyle, insan haklarıyla, bu olsun diyerek ben EVET dedim. Bu duygularla yine EVET veririm. Ama onların bu duygularını gördüğüm için, onların bu arka bagajlarını veyahut da arka planlarını gördüğüm için, Malkom X’e karısı der ki: ‘ Sen dağın arkasına hiç bakıyorsun.’ der. Elica Muhammed hiç samimi değil der. O da der ki: ‘Nasıl ama samimi adam.’ O da der ki: ‘Dağın arkasına bir bak, dağın arkasını bir gör.’ Ben dağın arkasını gördüm şimdi. Bu dağın arkasını gördüklerimle EVET demem. Ama o gün ki samimi duygularımı bugün yine yaşatmış olsam yine EVET derdim. Ama bunların bagajlarını ve arka planlarını gördüğüm içinde EVET veremem diye düşünüyorum. 

Muhabir: 3. AKP iktidarında çözüm süreci, Ergenekon operasyonları gibi hadiseler yaşandı. Siz Türk Milliyetçisi gelenekten yetişen bir siyasetçi olarak AKP içinde yapılan yanlış politikalara karşı mücadele ettiniz mi?

Selçuk Özdağ:  Tabi.Ben çözüm sürecine destek verdim. Yavuz’da destek vermişti, Yavuz Sultan Selim Han, Abdülhamit de destek vermişti, İdris-i Bitlisyle, Hamidiye alaylarıyla, Mustafa Kemal’de aynı şekilde aracılar kullandı aracılar kullandı isyanlara karşı. Özal’da yaptı bunu. Sonra Recep Tayyip Erdoğan insanlar dağdan insin dedi. Çözüm süreci doğruydu. 1 Trilyon dolarımıza mal olmuştu, 50 bine yakın insanımız ölmüştü. Dağa çıkan insanlarda bu toprağın çocuklarıydı. Her ne kadar daha sonra bizden savrulsalar da, bu toprağın çocuklarıydı. Türkiye maddi ve manevi olarak iç politikada ve dış politikada zarar gördü bu olaydan dolayı. Ama çözüm sürecinin işleyişine itiraz ettim. Abdullah Öcalan’ın mektubun okutulmasına, o yörelerin PKK’ya HDP’ye bırakılmasına, valilerin ellerinin kollarının bağlanmasına, göz yumulmasına ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin PKK’nın sanki özerk bölgesi gibi değerlendirilmesine ve hepsine karşı çıktım. Raporlar yazdım, itirazlar yaptım, çok itirazlar yaptım çok yazılar yazdım. Ergenekon ile ilgili de şunu söylemek isterim. Bugün gelinen noktada da en büyük tehlike Türkiye için, bir demokrasi dışı davranışlardır. Demokrasinin askıya alınması, insan haklarının hukukun üstünlüğünün askıya alınması, ikinci olarak devamında söyleyeyim, şeffaflığın olmaması, denetlenebilirliğin olmaması, kuvvetler ayrılığı ilkesinin askıya alınmış olması, kuvvetler birliğine evirilmesi zararlıdır. En büyük tehlike budur. İkinci tehlikede siyasal Kürtçülüktür yani bölücülüktür. Teröristlerden ziyade bölücülüktür, bölücülüğün kurutulması lazımdır. Ergenekon, Balyoz gibi operasyonlara gelindiği zaman bu sulandırılmıştır. Ama bunlar yok muydu? Vardı. Yani Türkiye’de mevcut iktidara karşı, başka böyle kirli varyasyonlarla, psikolojik baskılarla veya başka hazırlıklarla bir sindirme politikası yani millet iradesine karşı bu doğru değildi. Bunun yolu başka bir partide siyaset yapmaktı, başka bir dernekte siyaset yapmak. Ama kalkıp da %90’da seçilmiş olsanız biz sana Başbakan demeyiz gibi, Cumhurbaşkanı demeyiz, doğru değildi. Millet iradesine inanmak lazım. Ama o gün orayı Fetö sulandırdığı için de, daha sonra buraların hepsi beraat etmişlerdir. Ama o dönem içerisinde böyle kirli duyguları olan, her dönem vardır. Sermayedarların içinden çıkar, medyanın içerisinden çıkar, cuntacılar şeklinde askerlerin içerisinden çıkar, bazen bürokrasinin, bazen de siyasetin içerisinden çıkar. Her zaman vesayetçilik kötüdür. Bugünkü iktidar mesela vesayetle dövüşe dövüşe geldi, bugün kendisi vesayetçi oldu. Vesayet değil, kimin vesayet sahibi olduğu önemliymiş demek ki bunlar için. Bu da doğru değil, o nedenle Türkiye’de demokrasi dışı her davranışa karşı çıkmalıyız.

Muhabir: 6. Son olarak size karşı saldırıyı düzenleyen zanlılar tahliye edildi. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Ve hukuki mücadeleniz ne aşamada?

Selçuk Özdağ: Türkiye’de siyaset kurumu maalesef hukuka baskı yapmaktadır, yargıya baskı yapmaktadır.  Yargı bağımsız değildir, yargı tarafsız değildir. Yargı objektif karar veremiyor, genelleme yapmak istemem. Ama o gün tahliyelerde mutlaka baskılar vardır. Objektif karar verdiklerine hem hâkimin hem de savcının zannetmiyorum. Kesinlikle zannetmiyorum. Ama yargı bir karar vermiştir. Buna saygı duyarız, pardon saygı duymam. Böyle bir karar vermiştir ama saygı duymuyorum bu karara. Bana yapılan hukuki mücadelem sürer, bu dönemde ne kadar hukuk var? Ne kadar hukuk adalet ile buluşuyor? Onları da soru işareti olarak kafamda söylemek isterim. Bu saldırıyı yapanlardan ziyade arkasında kimin olduğu önemli. Niçin yaptıkları önemli. Ben ülkücü harekete Türk milliyetçiliğine ömrümü vermiş bir adamım. 45 yılımı vermişim, 7 yıl hapishanede kalmışım. 28 Şubatta 3 defa üniversiteden atılmışım. Ve ömrüm boyunca da benim kapıma gelen, benim yanıma gelen hangi milliyetçi varsa Türk milliyetçisi veya ülkücü gücümün yettiği kadar yardımcı olmuşumdur maddi manevi her alanda. Fikri konuda yazılar yazmışımdır, kitaplar yazmışımdır. Zekâm neyse idrakim neyse samimi olarak çalışmışımdır. Ben bu millete hiç ihanet etmedim, bu devlete hiç ihanet etmedim. Ama özgür düşündüm hür düşündüm. Bugün bana yapılan saldırıyı yapanlar ben vicdanlarıyla baş başa bırakıyorum onları. Onları annelerine, hanımlarına, çocuklarına havale ediyorum. Yani 62 yaşındaki bir siyasetçiye Ankara’nın göbeğinde beş kişi sopalarla, silahlarla saldırınca, bunu delikanlılık olarak görmüyorum. Bunu Türklük olarak da görmüyorum, bunu milliyetçilik olarak da görmüyorum, bunu Müslümanlık olarak da görmüyorum, bunu insanlık olarak da görmüyorum. Bunu yapanlar belhu madallardır. Ve ona yaptırtanlar önemlidir. Sonradan da bana iftira atanlar aynı şekilde aynı sözlere muhataptır. Yani evime kamera koydurmuşum kendimi dövdürtmüşüm. Bu bir tezgâhtır, bilindik tezgahlardır falan. Bunlar doğru şeyler değil. Yakışmadı Sayın Bahçeli’ye yakışmadı. Ve Sayın Bahçeli uzun zamandır, beşeri münasebetlerde medeni ilişkileri çok iyidir ama daha önce Recep Tayyip Erdoğan’a yaptıklarını şimdi muhalefetin başka bir kanadına, o gün iktidara yaptığını bugün muhalefette Kılıçdaroğluna, Ali Babacan’a, Ahmet Davutoğlu’na, Temel Karamollaoğlu’na ve Meral Akşener’e yapıyor. Üslubu beyan aynıyla insandır. Üslup çok önemlidir. Bu üsluba dikkat edeceğiz. Siyasetçi konuşurken bilgili ve belgeli konuşacak. Bilgin ve belgen yoksa konuşmayacaksın, iftira atmayacaksın, isnatta bulunmayacaksınız. Yine aynı şekilde bir itibar suikastı yapmak istediler bana. Bende elinizde bilgi varsa belge varsa mahkeme kararları varsa paylaşın dedim paylaşamadılar. Biz hayatımızı temiz yaşadık, düz yaşadık. Şimdi o çocukların tahliye edilmiş olmasını da hukuk skandalı olarak değerlendiriyorum. Ama hukuki mücadelemiz devam edecek. Bu 9 ay 10 ay 20 ay sonra Türkiye’de bir seçim olacak. Ve bu gençler daha önce yapılan saldırılarla beraber hepsi mutlaka bir örgüt olarak değerlendirilecekler ve hukuk bunlar hakkında gereğini yapacaktır diye düşünüyorum.

Sayın Özdağ, İçten ve samimi yanıtlarınız için sizlere Dirim Gazetesi adına sonsuz teşekkür ediyorum.

Dirim Gazetesi

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyicinizi kapatarak tekrar deneyin.