‘’Milletlerin üç hedefi vardır.’’ Derdi Atsız. ‘’Bağımsızlık, büyümek ve birleşmek’’ diye de devam ederdi. Suriye Türkmenleri arasında yaygın bir söz vardır, kendilerine baskı uygulandığı dönemlerde söylenir olmuş derlemiş ki, ‘’Kanım aksa Boyraz’a doğru akar!’’. ‘’Boyraz’’, Kuzeydoğudan gelen rüzgâr anlamına gelse de kendi aralarında Türkiye’yi kasteden bir sözmüş. Türkiye bugün, Türk Milleti’nin büyük evladıdır. Fakat eksiktir… Anadolu’nun bir vilayeti eksiktir.
Kıbrıs, Anadolu’nun Güney açıklarında bulunan bir adadır. Konumu itibariyle Doğu Akdeniz’de kilit niteliğinde olan Kıbrıs’ın bir diğer önemi de barındırdığı Türk nüfustur…
Türkiye’de bir tatil cenneti olarak görülen Kıbrıs’ın ve Kıbrıs Türk’ünün acıklı geçmişi göz ardı ediliyor…
Kıbrıs, 1489’dan 1571’e kadar Venediklilerin idaresinde kalmıştı. Aralarında mezhep farkı olan (Venedikliler Katolik, Rumlar Ortodoks) halka zulmeden Venediklilerden Kıbrıs’ı alan Osmanlı idi. Hikâyeyi ilginç kılan nokta ise bambaşka; halk ağır vergi yükünden bezmişti. Aynen Yanya’da olduğu gibi Kıbrıslı asilzadeler Osmanlıyla irtibat kurmuş (1546), ve 1562’de isyan etmişlerdir. 1546’dan beri yakın ilişki içinde bulundukları Osmanlı ile temaslarını sıklaştırmışlar, ilişkilerini arttırmışlardır. Nihayetinde de 1571’de Kıbrıs Osmanlılarca fethedilmiştir.
Kıbrıs o dönemde Osmanlı toprakları ile çevrelenmiş ve korsanlık faaliyetlerine göğüs geren Venediklilerin yönetimindeydi.
Kıbrıs’ı fetheden Osmanlılar burayı bir vilayet haline getirdi. En önemlisi de gönderilen fermanda ‘’ada halkının savaş nedeniyle yorgun olduğu onlara adet olduğu üzere adaletle yönetilmesi, şefkatle muamele edilmesi’’ istenmesidir. Ve ayrıca adanın kısa zamanda da adanın kısa sürede kalkındırılacağı bildirildi. Halkın vergi yükü azaltıldı. Kendilerine bedellerini ödedikleri toprakların tapusu verildi. Daha önce serf olan halk artık toprak sahibi olabiliyordu… Katolik Venedikliler tarafından kapatılan Ortodoks Kilisesi yeniden açıldı. Rum ruhbanlarının seçimiyle bir başpiskopos belirlenmesi, bu göreve gelen başpiskoposun da Rum halkının maddi ve manevi temsilcisi olarak yetkilendirilmişti.
Kıbrıs’ta sonra yapısal reformlar yapılmış zaman vilayet, zaman zaman Çanakkale’ye (Kale-i Sultaniyye) bağlı, kimi zaman da İstanbul’a bağılı bir şehir olmuştur. Bazen kaptan-ı deryalara bazen vezir-i azamlara verilmiştir.
Doğu Akdeniz sömürge yolları için önemli bir nokta olarak belirdi. İngilizler bu sebeple harekete geçti. 1877-78 Rus-Osmanlı Savaş’ından sonra yapılan Berlin Konferansı sırasında Ruslara karşı Osmanlı’ya destek karşılığında Kıbrıs’ı istedi. II. Abdülhamit, yapılan anlaşma şartlarına ‘’kendi özel haklarının da korunması’’ şartını ekleyerek kabul etti.
Adaya çıkan İngilizler, Rumca ve Türkçe olan dillere İngilizceyi de ekledi. Osmanlı kaymakamlarının yerlerine İngiliz kaymakamlar getirildi. Osmanlı hukukunun yok sayılması gibi birçok problem meydana geldi. Adadaki Rumlarda daha önce çalıştıkları devlet arsalarına el koyuyor, mülklerine geçiriyorlardı. İngilizler adadayken Yunan Krallığına bağlanmayı dahi istediler.
Dünya Savaş’ı başlayınca Osmanlı tarafsızlığını ilan etmişti bildiğiniz üzere daha sonraları Rus gemileri ve limanlarını bombalayarak savaşa girmişlerdi. Bu gelişmelerden önce 5 Ağustos 1914’te İngilizler adayı ilhak ettiler. Sırplara saldıran Bulgarlara saldırmaları için Yunanistan’a, Kıbrıs Adası teklif edildi. Ancak Yunan Kralı tarafından reddedildi. Savaştan sonra da Lozan’ın gerekli maddesi gereği ada İngilizler tarafından ilhak ettiler.
Rumlar, Enosis planıyla Yunanistan’a bağlanmak istiyordu. EOKA adındaki örgütleri aracılığıyla adada terör saçtılar. Türk tarafı Enosis’e karşı olduklarını bildirdikleri halde onlar da cezalandırıldılar. II. Dünya Savaş’ından sonra İngiliz İmparatorluğu güç kaybediyordu. Sömürgeleri birer birer kaybediliyordu. O kayıplardan biri de Kıbrıs oldu. Kıbrıs’tan çekilmeden önce adadaki tüm teröre rağmen…
Kıbrıs Cumhuriyet’i adlı bir safsata vücuda getirildi. Londra ve Zürih’te yapılan görüşmelere Terör örgütü EOKA liderlerinden bir ‘’din adamı’’ olan Makaryos Rum tarafını, Fazıl Küçük’te Türk tarafını temsil ediyordu. Daha sonraları da Makaryos (EOKA lideri, Yunanistan’lı siyasetçilerle ENOSİS için görüşen ve destek alan) Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı oldu. Kuruluş anayasasında Türkler azınlık değil eşit haklara sahip vatandaşlardı. Nüfus gözetilerek Kıbrıs Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanın Rum, başkan yardımcısının Türk olmasına karar verildi. Ayrıca başkan yardımcısının da veto hakkı bulunuyordu.
Daha sonra Makaryos, din adamı olan, Osmanlı’nın tekrar aktif hale getirdiği Ortodoks Kilisesinin başpiskoposlarından olan bu mahluk anayasada bazı değişiklikler yapmak istedi. Türklerin birçok hakkını elinden alan, onları basit bir ‘’azınlık’’ haline getiren bir yasa… adadaki Türk tarafı ve hamisi olan Türkiye bu yasayı reddetti. (1963)
Eoka’cı teröristler hareket geçmiş Türkleri katletmeye başlamışlardı. Makaryos’un yetkisi altındaki iletişim kanalları Türk Elçiliğinde kesildi. Üç gün süren ve adadaki Yunan Askerlerinin de katıldığı katliamlar böylece başladı. Tarihe ‘’Kanlı Noel’’ olarak geçti bu üç gün. Yunan-Rum teröristlerinin eylemleri bitmiyordu. Türk Hava Kuvvetlerine bağlı jetler ada üzerinde sorti yapınca durdular.
İki tarafında talebiyle İngilizler yeşil hatta girdi.
Kanlı Noel’den sonra Türk tarafının hazineden alması gereken maddi yardım (gelirin %30’u) Makaryos’un emriyle donduruldu. Türklere tekrar müdahale edildi. Türkiye, adaya müdahale hazırlıklarına başladı. Tam bu sırada ABD Başkanı Johson’un Ankara’ya yazdığı mektup sonrası vazgeçildi. Buna rağmen Rumlar durmuyorlardı, EOKA’cı terörist başı Grivas emrindeki Yunan-Rum Kuvvetleriyle Türklere saldırdı. Bu müdahale sırasında BM Güvenlik Güçleri’ne rağmen yapılmıştı. 9 Ağustos’ta Türk Jetleri olaylara müdahale etti.
1967’de terörist Grivas, yine Türklere karşı bir kıyıma başladı. Türk Hükümeti, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden yetki alarak, Türk Silahlı Kuvvetlerine adaya müdahale için hazırlık yapması talimatını verdi. Harekât planlarını yapıldı. Türk Mukavemet Teşkilatı’nın üyeleri Türkiye’de T.S.K tarafından eğitiliyordu. Tam bu sırada ABD Dışişleri Bakanı Vance’nin diplomasiyse Türk tarafının şartlarının kabul edildiği bir şekilde müdahaleden vazgeçildi.
Yunanistan’da darbe ile başa gelen cunta yönetimi Kıbrıs’ta da bir darbeyi tetikledi. Makaryos’un yerine N. Sampson adında biri Kıbrıs Cumhuriyeti’nin başına geçti. Makaryos’un kaçarak gittiği Londra’da BM’de yaptığı konuşmasında, ‘’Yunanistan’ın Kıbrıs’ı işgal ettiğini’’ ve Türklerin de tehlike altında olduğunu söylemesi üzerine Türkiye, İngiltere ile adaya harekât yapmak istedi. İngiltere’nin olumlu yaklaşmaması üzerine Türkiye tek başına harekata girişti.
Türkiye, 1974’te ‘’Kıbrıs Barış Harekâtına’’ başladı. Türk Silahlı Kuvvetler ve Türk Mukavemet Teşkilatı’na mensup mücahitlerle birlikte adada birçok bölgeyi kontrol altına almıştır. Bunun üzerine adadaki cunta düşmüştür. BM Güvenlik Konseyi’nin verdiği karara uyan Türk Kuvvetleri ateşkese uydu. Medeni (!) Avrupa’nın, ‘’medeniyet ilhamı’’ olan Yunanlarsa barbarlıklarına, vahşiliklerine bir an durmadan devam ettiler. Adadaki garantör ülkeler çözüm için münazaralara başladı. Cenevre’de görüşmelere başlandı. Antlaşmaya göre Rumlar ve Yunanlar Türk bölgelerinden çekilecekti. Çekilmek mi? Medeni (!) Yunan-Rum Kuvvetleri Türk bölgelerini işgale ve Türkleri esir etmeye devam ettiler. 8 Ağustos’a kadar süren ilk görüşmelerin ardından Türk tarafın ‘’federatif devlet’’ önerisi de reddedildi. Üstüne Türk köylerinde Yunan zulmü devam ediyordu. 14 Ağustos’ta ikinci harekata başlanarak adadaki Türk unsurların daha da zarar görmemesi sağlandı. Zaten görüşmeler sürerken Yunanistan’dan Kıbrıs’a birçok silah, asker ve askeri teçhizat getirildiği istihbaratı geliyordu.
14-16 Ağustos tarihleri arasında tatbik edilen II. Kıbrıs Harekâtı sonucunda adanın %38’i ele geçirildi. Günümüz Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin sınırları bu harekatla çizilmiştir. Yapılan araştırmalarda medeniyetin babası (!) Yunanlarca meydana getirilmiş toplu mezarlara rast gelindi… Yunan Tanrısı Herkül’ün Mitosuna göre, Herkül ölümsüzlüğü kaybetmiştir (çünkü çocuklarını öldürür). Ölümsüzlüğü tekrar kazanmak için kendine verilen on dört görevi yerine getirmelidir. Fakat bazı görevlerde dışardan yardım alır. Bunun sonucunda da on dört görevine üç görev eklenmiştir. Zannımca Yunan-Rum Kuvvetleri bu mitosunda ziyadesiyle etkisine kalmış. Kaybettikleri bölgelerdeki Türkleri öldürememenin acısını, Türk Askeri’nin bulunmadığı bazı bölgelerde (Baf, Limasol, Larnaka) soykırım yaparak giderdiler. Kendilerine soykırımı bir görev bilmişlerdi adeta.
Tüm bu olayların gölgesinde 1974’te Kıbrıs Federe Türk Devlet’i kuruldu. Daha sonra cereyan eden birtakım siyasi hadiselerden sonra 15 Kasım 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyet’i kuruldu.
Kıbrıs, bedeli ağır ödenmiş bir yurttur. Akritos ve Enosis planlarına rağmen, Hıristiyan Devletler Kulübü (AB, BM)’ne rağmen kurtarılmış bir yurttur.
Geçmişten gelen yaralarından olsa gerek ki bazı Türk ‘’vatandaşlarının’’ hamasi iddialar peşinde koştuğu bir gündem var. Nizami-gayri nizami…
Sormak gerek, Kuvay-ı Milliye kuvvetlerinin bölükleri dağlar değil miydi? Kuvay-ı Milliye’nin karargâhı aziz Türk milletinin ‘’sine-i milliyesi’’ değil miydi? Kuvay-ı Milliye’nin nasıl milli bir cerihamla, milli servetlerin en değerlisi olan vatanın namusunu koruduğunu biliyorsak TMT’nin de Kuvay-ı Milliye’nin Kıbrıs’ta teşekkül etmiş bir hali olduğunu kabul etmek gerek!
Kıbrıs’ta bugün üç yüz bini aşan bir Türk nüfus barınmaktadır.
Uluslararası alanda kendilerine ambargo uygulanan K.K.T.C’de nüfus büyük ölçüde Müslümandır.
Sözlerimi ‘’Babatürk’’ Rauf Denktaş’ın bir sözüyle bitirmek istiyorum.
‘’Hacının, hocanın değil de, Atatürk’ün sözünü dinleyin!’’
Enes Öztürk’ün ‘ALTAY TÜRK CEPHESİ’ adındaki Bloğundaki Kıbrıs Özel Yazısına ulaşmak için ilgili link
https://altaytrkcphesi.blogspot.com/2022/02/gokbayrak-ozel-kktc.html
Enes ÖZTÜRK
dirimgazetesi.com